TR
Search
BİLGİ BANKASI

COVID-19 PANDEMİSİNİN TEKSTİL VE HAZIRGİYİM SEKTÖRLERİNDE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÜZERİNE ETKİSİ

COVID-19 pandemisi dünya üzerindeki tüm insanları pek çok yönden etkileyen bir salgındır. Bu salgın sürecinde yalnızca sağlık alanında değil, sosyal ve ekonomik alanlarda da olumsuz pek çok sonuca sebep olmuştur.

COVID-19 sürecinin tüketim alışkanlıkları ve sürdürülebilirlik algısı üzerindeki etkisinin tüketiciler gözünden incelendiği McKinsey & Company tarafından gerçekleştirilen anket araştırmasında bu konularla ilgili çarpıcı sonuçlar elde edilmiştir.

Giriş
COVID-19 pandemisi ile çevresel sürdürülebilirlikle ilgili çalışmaların hızını azalttığı yadsınamaz bir gerçektir. Pandemi öncesinde firmalar tarafından birincil olarak belirlenen -sürdürülebilir üretim, döngüsellik ve petrokimyevi ürünlerden uzaklaşma gibi- amaçlar şu anlık ikinci plana atılmış gibi görülmektedir.

2020 yılında pandemiden önce, özellikle göz önünde olan üreticiler, markalar ve perakendecilerin hatırı sayılır bir kısmının kendi sürdürülebilirlik departmanlarının ve stratejilerinin olduğu varsayılmaktaydı. Hatta pek çok kurum ve kuruluşun sürdürülebilirlik yöneticileri istihdam ettiği de bilinmektedir.

COVID-19 pandemisi ile birlikte firmalar tahmin edilebileceği üzere başka önceliklere sahip olmuştur. Süreçle birlikte firmaların halkla ilişkiler departmanlarının paylaşacak yeni hikayeleri olduğu için sürdürülebilirlik mevcut durumda haber değeri de taşımamaktadır. 

Firmalar artık COVID-19’un yayılımına karşı savaşta yardımcı olan ve kişisel koruyuculuğu artıran antiviral materyallerle ilgili gelişmelere yönelik haberleri paylaşmayı daha öncelikli görmektedir.

Kişisel Koruyucu Malzemelerin Atık Dağları 
Çevresel sürdürülebilirliğe ulaşmak için kat edilen yol yeniden kullanımı mümkün olmayan kişisel koruyucu malzeme atıkları nedeniyle tehlikeye düşmüştür.  

Mayıs 2020 tarihinde pek çok analist dünya genelinde yalnızca sağlıkçıların günde 44 milyona yakın dokusuz kumaşlardan üretilmiş kişisel koruyucu malzeme kullandığını belirtmiştir.

Bu ürünler tek kullanımlık olup her kullanımdan sonra da atılması gerekmektedir. Bu ürünler yenilenebilir olmayan petrokimyasallardan elde edilen sentetik elyaftan üretilmekte olup bu kullanımdan kaynaklı oluşacak atık miktarının günde 15.000 ton olması beklenmektedir.

Bu atıkların çevreye vereceği zararın bedeli zamanı gelince görülecektir. Kişisel koruyucu malzeme atıklarının çevreye etkileri COVID-19’la savaş süresince ikincil öneme sahip olacaktır.

Belirli Sektörlerde Gerçekleşen Yükseliş
Kişisel koruyucu malzemelere yönelik ihtiyacın artmasıyla sentetik elyafla ilgili tekstil ve giyim endüstrisi de yükselişe geçti. Kişisel koruyucu malzeme üretimi bu dönemde özellikle Batı Avrupa ve ABD’de artan talebe yanıt verebilmek için gelişmiş ülkelere doğru kaymıştır. 

Batı Avrupa ve ABD’deki kişisel koruyucu malzeme alıcıları özellikle pandemi etkisinin ağır şekilde hissedildiği ilk dönemlerde Çin’den alınan kalitesiz, pahalı ve gerekli teknik özellikleri taşımayan ürünler nedeniyle yerel üreticilere yönelmişlerdir.

Bununla birlikte, hastane ve diğer sağlık kuruluşları pandemi sürecinde hızlı geri dönüşe ihtiyaç duyduğu için Çin’den tedarik tercih edilmemiştir.

Ayrıca pek çok ülkede sağlık harcamalarına ayrılan bütçe COVID-19’la savaş nedeniyle artırıldığı için yakından ve yerelden tedarik daha maliyetli olsa da tercih edilebilir durumdadır.

Kişisel koruyucu malzemelerin yerelden tedarik edilmesiyle birlikte gelişmiş ülkelerdeki elyaf, tekstil ve hazırgiyim sektörlerinin işleri de yüksek oranda artmıştır. Yerel üretim aynı zamanda taşımadan kaynaklı karbon ayak izinin azalması nedeniyle çevre açısından da daha iyidir. 

Yerelden tedarik edilen ürünler Çin’de üretilen ürünlerden daha kaliteli olduğu için de israf azalmaktadır. Ayrıca çevre konularında Batı’daki gelişmiş ülkeler daha bilinçli olduğu için bu ülkelerdeki üretimde ortaya çıkan atıkların daha kontrollü bir biçimde imha edileceği düşünülmektedir.

Bu noktada oluşacak en büyük zorluk, kişisel koruyucu malzemelerin tüketiciler tarafından sürdürülebilir şekilde imha edilmesine teşvik edilmesinde yaşanacaktır.

Özellikle maske kullanımının bazı ülkelerde zorunlu, bazı ülkelerde ise tavsiye edilir durumda olması nedeniyle bu ürünlerin kullanımında çok yüksek oranda bir artış gerçekleşmiştir. Bu çerçevede, halihazırda birçok raporda özellikle tek kullanımlık maskelerin sokaklara, parklara ve plajlara atıldığı belirtilmektedir.

COVID-19 Krizi Sürecinde Tüketicilerin Sürdürülebilirliğe Olan İlgisi
COVID-19 sürecinde tüketicilerin tekstil ve hazırgiyim ürünlerinde sürdürülebilirlik konularına daha sıkı şekilde entegre olduğu görülmüştür. McKinsey & Company tarafından 2.000’den fazla kişiyle gerçekleştirilen araştırmada tüketicilerin COVID-19 sürecindeki duygu ve düşünceleri anlaşılmaya çalışılmıştır. 

Yapılan araştırma tüketicilerin tekstil ve hazırgiyim üreticilerinin sorumlu şekilde davranarak işlerinin sosyal ve çevreye olan etkilerini de dikkate almalarını beklediklerini göstermiştir. Araştırma aynı zamanda, moda sektöründeki sezon sayısının azaltılması yönünde bir eğilimi de ortaya çıkarmaktadır.

McKinsey & Company’nin anketine katılan tüketicilerin 2/3’ü moda endüstrisinin iklim değişikliği üzerindeki etkisinin sınırlandırmanın artık daha önemli hale geldiğini düşünmektedir. Buna ek olarak %88’i kirliliğin azaltılmasına daha çok dikkat çekilmesi gerektiğini belirtmiştir. 

Bu görüşler çerçevesinde tüketiciler davranışlarını değiştirmeye başlamıştır. Ankete katılan tüketicilerin %57’si çevreye olan etkilerini azaltmak üzere yaşam tarzlarında köklü değişiklikler yaptıklarını söylemişlerdir. %60’ından fazlası ise çevre dostu paketlemeye sahip ürünleri tercih ettiklerini iletmiştir.

Sosyal ve Çevre Bağlılıklarına Vurgu
Pek çok firma operasyonlarını “yeni normal” çerçevesinde yeniden düzenlemektedir. Bunu yaparlarken de McKinsey & Company’e göre moda sektörü aktörlerinin tüketicilerin sosyal ve çevre konularına özen göstermeleri yönündeki beklentilerini dikkate almaları gerekmektedir. 

Ankete katılan tüketicilerin %67’si sürdürülebilir materyallerin kullanımının satın alma davranışları üzerinde etkisi olduğunu belirtirken %63’ü ise bir markanın sürdürülebilirlik konusunu öne çıkarmasının aynı şekilde etkili olduğunu aktarmıştır. 

Buna ek olarak, ankete katılan tüketicilerin önemli bir kısmı COVID-19 sürecinde firmaların kendi çalışanları yanında Asya’daki çalışanları da desteklemesi gerektiğini söylemiştir. Bu da markalardan krize rağmen etik bağlılıklarını sürdürmelerinin beklendiğini kanıtlamaktadır. 

Firmaların tüketicilerle güven ve şeffaflık çerçevesinde bir ilişki geliştirmesi zorunlu gözükmektedir. Ankete katılan tüketicilerin %70’i kriz sürecinde güvendikleri firmalar ve markalarla devam edeceklerini belirtmiştir. 

Katılımcıların %75’i güvenilir bir markanın satın alma süreçlerinde önemli bir unsur olduğuna inanmaktadır. Bununla birlikte Z Jenerasyonu ve Milenyum Kuşağı kriz sürecinde daha az bilinen ya da küçük markalara yönelmişlerdir.

Satınalma Davranışlarındaki Değişim
Ankete katılan tüketicilerin %88’i yavaş bir toparlanma ya da durgunluk beklemekte olup bu da genel tüketici güveninin düşük olduğunu göstermektedir.

Bunun sonucunda tüketicilerin moda harcamaları da değişmektedir. Ankete katılanların %60’ı kriz sürecinde moda harcamalarını azalttıklarını ve yaklaşık yarısı kriz sonrasında da bu eğilimin devam edeceğini düşündüklerini belirtmiştir. 

Bununla birlikte, tüketiciler hazırgiyim ve ayakkabı harcamalarından önce özellikle aksesuar ve mücevherat gibi harcamalarda kesintiye gitmektedir. Satın alma davranışları incelendiğinde özellikle Z Jenerasyonu ve Milenyum Kuşağı’nın normalde satın alacakları ürünlerin daha ucuzuna yöneldiği
görülmektedir. Ankete katılan ve bu kategoride yer alanların %50’si bu şekilde davrandıklarını belirtmiştir.

Online Alışverişte Artış
COVID-19 pandemisinin önemli ancak beklenen çıktılarından biri de online alışveriş kanallarına yönelen tüketicilerin sayısındaki artıştır. 

Pek çok ülkede, pandeminin yaygınlaşmasını önlemek amacıyla alınan önlemlerden biri de perakende mağazalarının kapatılmasıydı. Her ne kadar bu önlemler yumuşatıldıysa da tüketiciler diğer tüketicilerin ve mağaza çalışanlarının yer aldığı fiziki mağazalardan virüs nedeniyle kaçınmaktadır.

Bununla birlikte maske takma zorunluluğu da mağazada alışveriş yapmayı daha az zevkli hale getirmektedir. 

Ankete katılanların %43’ü COVID-19 krizinin başlangıcıyla birlikte ilk kez online alışveriş kanallarını kullandığını belirtmiştir. Bunun da ötesinde, bu oran genç nesillerde daha da yüksektir. COVID-19’un başlangıcından itibaren z Jenerasyonu’nun %84’ü ve Milenyum Kuşağı’nın %76’sı ilk kez online alışveriş kanallarını kullanmıştır.

56-75 yaş aralığındakilerin %19’u da bu dönemde ilk kez online alışveriş yapmıştır. Evde kalması gereken ve çıkışları kısıtlanan 75 yaş üstüne bakıldığında bu oranın %31 olduğu ve X Jenerasyonu’nda ise oranın %36 olarak kaydedildiği görülmektedir.
Yapılan araştırmada, bu eğilimin değişmeyeceği de görülmektedir. Z Jenerasyonu’nun %23’ü, Milenyum Kuşağı’nın %16’sı, X Jenerasyonu’nun %13’ü, 56-75 yaş aralığındakilerin %13’ü ve 75 yaş üstünün de %11’i fiziki mağazalardan alışveriş yapmayı planladıklarını belirtmiştir. 

Tüketicilerin Moda Döngüleri ve Döngüsel İş Modelleri Hakkındaki Düşünceleri
McKinsey & Company anketine göre tüketicilerin zihinlerinde moda döngülerine dair güçlü bir algı yoktur. Dolayısıyla moda sektöründeki sezon döngüsünün azalması için iyi bir fırsat bulunmaktadır. Ankete katılanların %65’i COVID-19 nedeniyle moda markalarının yeni koleksiyonlarında yaşanacak gecikmeleri destekleyeceklerini belirtmiştir.

Buna ek olarak, katılımcıların %58’i kriz başlangıcından itibaren moda dışında başka konularla ilgilendiklerini ve alışveriş tercihlerinde “yenilik” kavramının en az önemli unsurlardan biri olduğunu belirtmiştir
.
Anketi yanıtlayanların %65’i daha dayanıklı moda ürünlerine yöneldiklerini belirtirken %71’i sahip oldukları ürünleri muhafaza etmeye devam edeceklerini belirtmiştir. Ayrıca %58’i kullanım ömürlerini artırabilmek üzere ürünleri tamir etmek istediklerini aktarmıştır. 


Bununla birlikte COVID-19 ile özellikle genç tüketiciler arasında ikinci el ürünlere ilginin fark edilir bir şekilde arttığı görülmektedir. Ankete katılan Z Jenerasyonu ve Milenyum Kuşağı’nın %50’sş daha çok ikinci el ürün alacaklarını belirtmiştir.

Sonuç
Tüm bu sonuçlar ışığında McKinsey & Company COVID-19 sürecinin hazırgiyim, ayakkabı ve lüks tüketim sektörleri için bir yeniden başlama işlevi göreceğini ve bu sektörlerin sürdürülebilirlikle ilgili altyapılarını güçlendirmelerini sağlayacağını düşünmektedir. Bu süreç aynı zamanda daha az sezona geçiş ve döngüsel iş modellerinin öne çıkarılmasına da fayda sağlayacaktır.

COVID-19 tüm dünya üzerinde kara bulutlar dolaşmasına neden olan ve milyonlarca insanı etkileyen küresel bir krizdir. Ancak bu kriz, dünyadaki doğal kaynakları sorumsuzca kullanan ve kirliliğe neden olan kesimlerin bir adım geriye atarak düşünmesini ve gençlerin düşüncelerini önemsemesini sağlamıştır.