TR
Search
BİLGİ BANKASI

OECD “Küresel Ekonomik Görünüm” raporunu yayınladı

OECD’nin 19 Eylül günü açıkladığı son ‘Küresel Ekonomik Görünüm’ Raporu’nun
ana başlığı “Enflasyon ve Düşük Büyüme Çelişkisi”. Söz konusu başlığın esasen iki boyutu var.
Birinci boyut, bir yandan düşük büyüme var iken, bir yandan da ‘yapışkan’ enflasyon sorunu
bir çelişki değil mi? İkinci boyut ise, dünyanın önde gelen ekonomilerinin merkez bankaları
enflasyonla mücadeleyi önceliklendirerek, para politikasını sıkılaştırmayı sürdürürler ise,
bu durum düşük büyüme sorununu daha da derinleştirmez mi? Birinci boyutta temel sorun,
bilhassa hizmetler sektöründen kaynaklanan, bununla birlikte, neredeyse her sektörde
gözlenen ‘hırs enflasyonu’ (greedflation) olarak öne çıkıyor. OECD üyesi ülkelerin tümünde,
enflasyon fırsatçılığı ve açgözlülükten kaynaklanan ortak sorun ciddi boyutlarda.

 

OECD’nin enflasyonla ilgili uyarısının yanı sıra, ikinci bir uyarısı da düşük büyümenin kaynağına yönelik.
Burada da Çin ekonomisinin bugün içinden geçtiği sıkıntılı süreç ve 2024’de öngörülenden daha yavaş
büyüme ihtimali düşük büyümenin gerekçesi olarak öne çıkıyor. Öyle ki, dünya ekonomisinin önceki
raporlarda paylaşılan büyüme öngörülerine göre 1.1 puan daha düşük bir büyüme yaşabilme olasılığı
açısından, bu olasılığın 0,45 puanı sıkışan finansal koşullar ise, 0,65 puanı ise Çin ekonomisindeki
yavaşlamadan kaynaklanıyor. Nitekim, imalat sanayinde zaten sıkıntılı bir tablo varken, hizmetler
sektöründe küresel virüs salgını sonrası toparlanmanın hızla ivme kaybetmesi de verilere yansıyor.
Geçtiğimiz mayıs ayından bu yana negatif eksende olan küresel imalat sanayi PMI’nın yanı sıra,
küresel hizmetler PMI da mart ve nisan ayındaki en tepe noktasından sonra hızla gerilemekte.

 

OECD’nin küresel ekonomik duruma yönelik 3. Uyarısı ise, merkez bankalarının sıkı para politikası
tercihleri nedeniyle, borçlanma maliyetlerindeki artış. Bu durum hem gayrimenkul sektörünü
hem de özel sektörün yatırım iştahını zorluyor. Sadece 1,5 yıl içinde küresel özel sektör kredi
faiz oranları yüzde 1,8’den 5’e yükselirken, mortgage faizleri de yüzde 2,1’den 4,7’ye çıktı.
OECD’nin 4. Uyarısı ise, tüm bu tablonun küresel istihdam piyasasına işsizlik ve reel ücretlerde
sıkıntı olarak yansıması. OECD’nin tüm bu zorlu küresel ekonomik tabloya rağmen,
para politikasında ‘sıkılaştırma’nın sürdürülmesi yönündeki önerisi, enflasyondaki
yapışkanlık riskinden kaynaklanmakta. Bunun yanı sıra, OECD kamu harcamalarının da iyi yönetilmesi
gerektiğini, kamu gelirleri ile kamu harcamaları arasında hassas dengenin gözetilmesi
gerektiğini de hatırlatıyor. OECD’nin 3. Önerisi, kamu kaynaklarının ve adımlarının yenilenebilir
enerji teknolojilerinin geliştirilmesine ve yenilenebilir enerji yatırımlarına daha fazla yoğunlaşması yönünde.

 

OECD’nin 4. Ve son önerisi ise, OECD üyesi ülkelerin ‘uzun dönem büyümeye odaklı’
yapısal reformları aralıksız sürdürmeleri ve küresel ticareti kısıtlayan engellerden bir an
önce vazgeçmeleri. OECD’nin küresel ticarete yönelik önerisi önemli. Çünkü, bırakın
Küresel Kuzey ile Küresel Güney arasında ticareti kısıtlayıcı bariyerlere,
OECD üyesi kimi ülkeler bir başka OECD üyesi ülkeye dahi rahatlıkla küresel ticaret
kurallarına tümüyle aykırı, haksız tarife dışı engel ve bariyer uygulayabiliyor.
Önümüzdeki dönemde bu başlıkları konuşmayı sürdüreceğiz.

 

OECD’nin Tespitlerini Yeniden Sıralamak Gerekirse:

 

(1) Küresel ekonomik görünüme ilişkin olarak,

 

Risklerin daha çok Çin ekonomisindeki gelişmeler etrafında şekillenmekte olduğu,

Bankacılık sektörüyle ilgili sermaye yeterliliği ve stres testleri gibi uygulamaların
“başarısız olamayacak kadar büyük yerine başarısız olamayacak kadar çok”
(not too big to be failed but too many to be failed) paradigması çerçevesinde gözden geçirilebileceği,

 

(2) Para politikası ile ilgili olarak,

 

Politika çerçevesinde küresel ölçekte ilave sıkılaştırmaya yönelik adımların atılmasının beklendiği,

 

(3) Maliye politikalarına ilişkin,

 

Politika uygulamalarının para politikalarını destekleyecek nitelikte olacağı,

Küresel riskler karşısında hareket alanı sağlanmasına yönelik olarak ülkelerin
mali alanlarını genişletecek politikalara öncelik vermesinin önemi, Mali alanın
genişletilmesi açısından kısa dönemde harcamaların yeniden gözden
geçirilmesi ve vergi tabanının genişletilmesi, çevre politikaları ile uyumlu yeni
vergilerin uygulamaya alınması ve orta ve uzun vadede ekonomik büyümeyi
destekleyecek yapısal alanlara odaklanılması gibi enflasyonist etki
yaratmayacak politika uygulamalarının önemini artırdığı,

Harcamaların gözden geçirilmesi konusunda enerji fiyatlarındaki gelişmelere
bağlı olarak daha önce uygulamaya alınmış olan çeşitli destek uygulamalarının
öncelikle ele alınabileceği vurgulanmakta.

 

4 Ayrı Rapordan Önemli Başlıklar

 

1.            Küresel Ekonomik Görünümüne İlişkin Değerlendirmeler:

 

o             Küresel ekonomik büyüme beklentilerinin önceki rapor dönemindeki
seviyesinde korunduğu, küresel büyüme oranının 2023 yılında
yüzde 3 ve 2024 yılında yüzde 2,7 olmasının öngörüldüğü,

(Türkiye’nin 2023 yılı büyüme beklentisi yüzde 4,3, 2024 yılı büyüme
beklentisi yüzde 2,6 olarak güncellenmiştir.)

o             Küresel ekonomik görünümün, zayıf ama pozitif yönlü bir
büyüme sürecine işaret ettiği,

o             Küresel satın alma yöneticileri endeksinin (PMI) seyrinin önümüzdeki
dönemde üretimde bir yavaşlama ihtimali olabileceğini gösterdiği,

o             G20 ülkeleri arasında yer alan gelişmekte olan ekonomilerin yine bu
ülkeler arasında yer alan gelişmiş ekonomilere kıyasla daha yüksek bir büyüme
performansı sergilemesinin öngörüldüğü,

o             Manşet enflasyonun, küresel ölçekte düşen enerji fiyatlarına
paralel ancak hedef seviyelerin üzerinde seyrettiği,

o             Salgın dönemindeki gelişmelere ve sonrasında Rusya ve Ukrayna
arasındaki savaşın etkilerine bağlı olarak ortaya çıkan enflasyonist etkilerin devam ettiği,

o             Para politikası çerçevesinin sıkılaştırılmasına yönelik olarak küresel ölçekte
hızlı bir şekilde atılan adımların, borçlanma maliyetlerinde firmalar ve konut
sektörü açısından bir artışı beraberinde getirdiği,

o             Yüksek faiz oranlarının konut sektörünü olumsuz yönde etkilemekte olduğu,

o             Küresel ekonomiye ilişkin başlıca risklerin,

 

?            Çin ekonomisinin performansı,

(Zayıflayan talebe ve konut piyasasındaki olumsuzluklara bağlı olarak Çin’in
büyüme tahminleri 2023 yılı için yüzde 5,1’e, 2024 yılı için yüzde 4,6’ya düşürülmüştür.

 

Yapılan senaryo analizleri, Çin’de talep seviyesinde meydana gelecek
yüzde 3 oranındaki bir düşüşün, küresel ölçekte sıkı para politikası duruşunun sürdürülmesi
halinde küresel hasılanın yüzde 1 oranında daralmasına yol açabileceğini göstermektedir.)

 

?            Enflasyonun küresel ölçekte hedef seviyelerin üzerinde seyretmeye devam etmesi,

(Emtia fiyatlarında son dönemde meydana gelen gerilemeye karşın hizmet sektöründe
enflasyonun ısrarlı bir şekilde devam etmesi, enflasyonun gelecek döneme ilişkin bir
endişe kaynağı olmaya devam etmesine neden olmaktadır.
Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın, iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya
çıkan gelişmelerin ve petrol üreticisi ülkelerin (OPEC+) arz kısıtlamalarının etkilerine bağlı olarak
gıda ve enerji piyasalarında oynaklığın sürmesi enflasyona ilişkin risklerin devam etmesine yol açmaktadır.)

olarak sıralandığı,

 

o             Önümüzdeki döneme ilişkin başlıca politika önerilerinin,

?            Para politikalarındaki sıkı duruşun küresel ölçekte enflasyonist baskılar azalana kadar sürdürülmesi,

?            Maliye politikalarının, yüksek kamu borçluluğuna, yaşlanmaya sebebiyle
sağlık ve emeklilik sistemleri ile iklim değişikliğine bağlı olarak artan harcama ihtiyaçları
kaynaklı ortaya çıkabilecek ilave yükleri yönetebilecek şekilde mali alan yaratılmasına yönelik olarak uygulanması,

?            Kadınların ve yaşlıların istihdamı, rekabetçilik, ticaret önündeki engellerin
azaltılması gibi yapısal politikalara öncelik verilmesi olduğu değerlendirilmektedir.

 

2.            Finansal Piyasaların Görünümüne İlişkin Değerlendirmeler:

 

-              Para politikası çerçevesinde küresel ölçekte öngörülen sıkı duruşa rağmen
enflasyonist beklentiler önümüzdeki 2 yıllık dönemde devam etmektedir.

-              Kısa vadede enflasyonun devam edeceğine yönelik bu beklentiler, enflasyonla
mücadele ve büyümenin desteklenmesi konusunda merkez bankaları tarafından yapılan
tercihlerin finansal istikrar üzerinde belirleyici olacağına işaret etmektedir.

-              Hem kamu sektörüne hem de özel sektöre ait borçlanma araçlarının getirileri,
para politikası çerçevesindeki sıkılaşmaya bağlı artış göstermiş, küresel finansal krizin
öncesindeki seviyelerinin üzerine çıkmıştır.

-              ABD tahvillerinin getirisi, derecelendirme kuruluşu Fitch’in ülke derecesini
AAA seviyesinden AA+ seviyesine düşürmesine rağmen önemli ölçüde etkilenmemiştir.

-              Küresel ölçekte özel sektör tarafından gerçekleştirilen borçlanma aracı
ihraçlarının düşüş eğilimi gösterdiği tespit edilmiştir.

-              Zorlu ekonomik koşullar ve yüksek faiz oranları, kredi derecelendirmesi
düşük firmaların finansmanı açısından olumsuzluklara neden olmaktadır.

-              Hisse senedi piyasalarında gelecek 12 aylık döneme ilişkin getiri
beklentileri küresel ölçekte düşmektedir. Avrupa’da, ABD’de, Çin’de ve Hindistan’da
bu eğilim takip edilebilirken Japonya ve Brezilya bu konuda söz konusu ülkelerden
olumlu yönde ayrışmaktadır.

-              Konut piyasasındaki gelişmeler finansal istikrarın korunması açısından
risk oluşturmaktadır. (Çin’in en büyük 20 gayrimenkul firmasından 10 tanesi
borç yapılandırması yapmış durumdadır.)

 

3.            Küresel Ticarete İlişkin Değerlendirmeler:

 

-              Covid-19 sonrası dönemde mal ticaretinde hızlı bir toparlanma yaşanmıştır.
Ancak halihazırda, küresel ticarette genel bir yavaşlama görülmekte olup ticaretin genel yapısı değişmiştir.

-              Ulaştırma ve seyahat sektörlerinde Covid-19 krizinin başlarında ciddi bir
gerileme yaşanmış, Covid-19 sonrası dönemde ticaretteki düzelmeyle birlikte
ulaştırma sektöründe bir iyileşme kaydedilmesine rağmen, seyahat sektöründeki
düzelme oldukça sınırlı kalmıştır. 

-              Çin ekonomisinin büyümesinde yavaşlama görülmekte,
ihracat boyutu ile de OECD’nin önde gelen ihracatçı ülkeleri ile kıyaslandığında
daha kötü bir performans sergilemektedir. Ancak, Çin’in Covid-19 döneminde
diğer tüm ülkelere göre istisnai bir büyüme kaydettiği ve ekonomik büyüme ve ihracatta
görülen düşüşün esasen Covid-19 döneminde yaşanan büyümeye nazaran bir
düşüş olduğu hususuna dikkat etmek gerekmektedir. Çin’in ihracatı,
Covid-19 öncesi dönemine göre artmış bulunmaktadır.

-              İçten yanmalı motorların ihracatı dünya genelinde durağan bir seyir izlerken,
yeşil dönüşümün gerçekleşmesinde büyük öneme sahip olan elektrikli ve hibrit
arabaların ihracatında son aylarda önemli bir artış kaydedilmiştir. 
Çin’in araba ihracatında elektrikli ve hibrit araçların payı artmıştır. Söz konusu araçların
Çin’den ithalatında en büyük payı alan AB’yi Kore ve Japonya izlemiş;
ABD ve Kanada ise en son sırada yer almıştır. 

-              Karadeniz Tahıl Girişimi’nin sona ermiş olması başta hububat ve yağlı
tohumlar olmak üzere Ukrayna’nın ihracatını tehlikeye sokmaktadır.
Geçtiğimiz yıl içinde aşağı Tuna havzasındaki akarsu ve limanların kullanılmasını esas
alan AB’nin “Solidarity Lanes” hattı Ukrayna’nın ihracatında yeterince kullanılmamıştır.
Piyasada hakim olan ihracatın başka yollarla devam edeceği beklentisi nedeniyle
fiyatlarda ciddi bir artış yaşanmamış, fakat üretim azalmıştır.

 

4.            İstihdam Piyasasının Görünümüne ve Sosyal Gelişmelere İlişkin Değerlendirmeler:

-              İstihdam ortamında ortaya çıkan gelişmelere ve OECD’ye üye ülkelere gerçekleşen
göçe ilişkin hazırlanan sunumda, istihdam ortamındaki sıkışıklığın sürmesine rağmen,
istihdam piyasasında Covid-19 sonrasında toparlamanın devam ettiği ve iyileşmenin
tüm işkollarında gözlemlendiği ifade edilmiştir

-              Sunumun göç çalışmaları ile ilgili kısmında, OECD ülkelerine gerçekleşen
göçün 2022 yılında 6 milyon kişi ile rekor seviyeye ulaştığı vurgulanmıştır.
Anılan konuyla ilgili olarak, Ukrayna’daki savaş nedeniyle OECD ülkelerine
4 milyonun üzerinde Ukraynalının göç ettiği, bu kişilerin büyük çoğunluğunun Almanya’da,
Polonya’da ve Çekya’da yaşadığı ifade edilmiştir.

-              Sunumda devamla, 2022 yılında OECD ülkelerine iltica başvurularında artış
yaşandığı vurgulanarak başvuruların ağırlıklı biçimde Suriye, Afganistan,
Venezuela gibi ülkelerden gerçekleştirildiğine değinilmiştir. Mezkur konuyla bağlantılı olarak,
mültecilerin işsizlik oranlarına dikkat çekilirken mültecilerin yüzde 80’inin ekonomik
bakımından aktif bir grubu oluşturduğu, mülteci kadınlar ve erkekler
arasında iş yaşamına katılımdaki farkın azaldığı belirtilmiştir.

-              Son olarak, mültecilerin daha fazla çocuk sahibi oldukları,
doğumların ilgili ülkelerdeki toplam doğum sayılarına etkisinin önemli olduğu
ancak bu durumun toplam doğurganlık oranını esaslı biçimde etkilemediği vurgulanmıştır.
Öte yandan, mülteci anneler ile ilgili ülkede doğmuş (native-born) anneler
karşılaştırıldığında mülteci annelerin işgücüne iştirak etmekte geri kaldıkları belirtilmiştir.